Perşembe, Ekim 25, 2012

YENİ YAZI




"1915 YILI KURBAN BAYRAMI  20.10.1915 GÜNÜ İDİ. 1.DÜNYA SAVAŞI DEVAM EDİYORDU. ASKER EVLATLAR, ÇANAKKALE'DE  DÜŞMAN ÖNÜNDE ETTEN KEMİKTEN SİPER OLARAK VATANI SAVUNUYORDU. ANADOLU'DA KURBAN KESİLEN PEK ÇOK EVDE TEK LOKMA KURBAN ETİ YENMEDİ. KURBANLAR KESİLDİ. KAVURMA YAPILIP, TULUMLARA BASILDI VE ORDUYA TESLİM EDİLDİ. "BİZ VATANA İSMAİLLERİMİZİ KURBAN GÖNDERDİK. BU KURBANLAR ONLARIN HAKKIDIR." DENİLDİ. ÜSTELİK DÖRT BEŞ YILDIR ANADOLU'DA HÜKÜM SÜREN KURAKLIK VE KIZIL ÇEKİRGE FELÂKETİ İNSANIMIZI AÇ BIRAKMIŞTI. AMA ELİ SİLÂH TUTAN İKİ BUÇUK MİLYON VATAN EVLADI GENÇ ASKERDE İDİ. ONLAR ANNELERİ'NİN İSMAİLLERİYDİLER. ONLAR VATAN VE NAMUS BEKÇLERİYDİLER. KURBANLAR ONLARA GÖNDERİLDİ.

BUGÜN KURBAN ETİ YERKEN; ONLARI DÜŞÜNÜN. BUGÜN BAYRAĞIMIZ ALTINDA HÜR, KİMSEYE HESAP VERMEDEN VE KİMSEDEN KORKMADAN YAŞIYABİLMEMİZ İÇİN KAN DÖKEN ŞEHİT VE GAZİLERİMİZE DUALAR EDİN.." BU DUYGULARLA BAYRAMINIZI EN İÇTEN DUYGULARIMLA KUTLAR, BİZE BU CENNET VATANI CANLARI PAHASINA SAVUNUP, YILDIZLAŞAN CANLARIMIZ ÖNÜNDE SAYGI VE HÜRMETLE EĞİLİRİM.

Cuma, Ağustos 10, 2012

YAŞAMAK VE FIRSAT

“Yaşamak fırsattır, yararlanmayı bil,

Yaşamak mutluluktur, tatmayı bil,

Yaşamak bir rüyadır, gerçekleştirmeyi bil,

Yaşamak meydan okumaktır, ona karşı çıkmasını bil.” M. TERKUS

                Kadercilik, hücrelerimize kadar yerleşmiş, genetik yapımızı bozarak, teslimiyetçi insanlar topluluğuna döndük. Karıncalar kadar bile kendi yaşam kolonimize hizmet etmenin tadına varamamanın gerilimini yaşıyor insanlık.

                Bize sunulan bilimsel, teknolojik ve kültürel zenginliklerimizin farkında olmadan yaşayanları iyi gözleyip ve izlememiz gerekir. Sağlıklı olarak dünyaya gelen bireyler olarak; yaşadığımız yerin bize sunduğu yaşam zenginliklerinden yararlanma yerine kendimizi kahve köşelerine, evimize, birahane ve meyhanelere hapis etmemiz, yaşamın bize sunduğu tüm nimetlere ve güzelliklere sırtımızı dönmek demektir.

                Elbette herkesin mutluluk kaynağı farklı farklıdır. Çoban kuzularını, öğretmen örencilerinin başarılarıyla, anne ve baba çocuklarının mutlu geleceğini, esnaf kazancını, işçi ürettiği ürünle mutludur.

                Mutluluğun tadı; ne acıdır ne tatlı, ne ekşidir ne mayhoş, onun tadı insanı eder bir hoş. İnsanın bu dünyada bıraktığı sadece; “Hoş bir sadadır.” Hoş olmak insanın yaşama sevincini artırır. Yaşama sevinci artan insan üretken, yaratıcı ve cefakar vefakar olur.

                Çalışmanın erdemine inanmayan korkunç rüyalar görür. Yaşamak; yaşadığını fark etmek, aldığı her nefese sahip çıkmak her nefesin hakkını vermektir. Rüya olarak tanımlanan yaşamın içini gerçeklerler doldurmak, güzel insan olmanın ön koşuludur.  Fiziksel güzellikler anlık günlüktür. Harsta, hırsta, edep ve hayada güzellik özde ve sözde kendin bulur.

                Yaşamak; yaşamının önüne çıkan pıtıraklı, çaltı dikenli, dikenli tellerle örülmüş engelleri aşma cesaretini kendinde bulma becerisidir. Senin kendi yaşamın ve geleceğin için  bu engellerle savaşma gücünü yitirdiğinde yaşamınız kararır. Umutsuzluklar içinde, kıvrana kıvrana bir ömür tüketirsiniz.

                Meydan okumak, kitap okumaya benzemez. Meydan okumak yiğitlik, mertlik, dürüstlük ister. Havada, karada, denizde, her zaman her yerde kendine dürüst olmalısın ki yaşamın sana sunduğu fırsatları değerlendirebilmelisin.

                Geçtiğimiz haftayı; Usta çırak ilişkilerinin temelini kuran “AHİ EVREN VELİNİN ulu sözleriyle sonlayalım.

                HERKES KENDİ;

                “ELİNE, DİLİNE, BELİNE, AŞINA ,İŞİNE, EŞİNE” BAKSIN.

 

SANILARIMIZLA YAŞAMAK

Sandık üstünde sandık. Sandığın içinde mutluluk var sandık. Mutluluğu paramız olunca yakalayacağız sandık. Eski yıl sona erdi, yeni bir yıl geldi sandık. Sandığın içine daldık. Sandık bize, biz sandığa baka kaldık. Sandık ki her şeyin bir anda; “Değişeceğini sanmak...Olacağını sanmak..Başlayacağını sanmak...Biteceğini sanmak...Geleceğini sanmak...Düzeleceğini sanmak” (ustalardan) yeniden uyanmak sandık.                                                                                                                     Yıllarca önümüze koyduklar tahta sandık. Tahta sandıklar şimdi oldu şeffaf sandık.  Tahta ve şeffaf sandıklar içinden demokrasi çıkar sandık. Sandıkta ne sandıkmış haaa…                                              Yılsonunu/yılbaşına bağlayan gecede tüm hayallerimizin bacadan inecek olan Affan dedeyi bekler olduk. Sırtında kıl heybeden hediyeler çıkacak sandık…

          Bu gecenin sanıları..;.“Yarın güneş daha parlak doğacak...Odanıza kuş sesleri dolacak...Engeller yol, maaş bol, depo ful olacak... Meryem oğlan doğuracak...Kredi kartı borçları sıfırlanacak...Müteahhit içine çimento, demir koymamış bile olsa, apartman dimdik duracak...” SANDIK.(Basından)

           Sandıkta ne sandıkmış ha babam ha!.. De baba de!.. İçinden çıka çıka;  YENİ YIL kazıkları ZAMLAR, çıka geldi. İnce ince yasemince döşenmiş. Acıtmadan, yırtmadan, örtmeden açık saçık herkes  görsün  payına düşeni, demokrasinin nimetlerinden yararlanıyorsa, gücüne göre nasibi alacak sandık. Ağzımız açık kaldı her kes payına düşenden. Sandık ki; katılımda, katlanmada, paylaşımda, eşitlik, adalet  var diyerek hayallere daldık

            Hz. Adem’den,..HZ.İbrahim’e, HzDavud’dan HZ.Musa’ya, Hz. İsa’dan, HZ. Muhammed Mustafa’ya kadar tüm peygamberler insanlığı “doğru yola, dos doğru yola.” Çağırdılar.Tüm peygamberlerin, Ulema ve bilim adamlarının insanlık yolunda ki çağrılarına, tüm insanların kulak vereceğini, inanacağını sandık.   Şeytanın insanın yanına gelince, insan olacağını sandık.Şeytanı hep dışarılarda aradık, dışarılardan gelip, gece bizi aldatacağını, kandıracağını sandık.

              Kutlu günlerimizin bize mutluluk, sağlık, esenlik, huzurlar getireceğini sandık, Anadolu’muzun bir başından başına kuzeyden güneye, batıdan doğuya kilometrelerce yol aldık. Yollar bizi, eller bizi; bir birimizle barıştıracağını sandık. Can ile cananlar batıdan doğuya davul zurnalarla yollandı. Doğudan batıya, geldiler sandık sandık.    Sloganlar atılınca her şeyin biteceğiniz sandık. Meydan, meydan, kortej kortej,  camiden mezara lanetlerin sorunlarımızı çözeceğini sandık.

               Sandıkta ne sandıkmış anam. Boşalt, boşalt bitmiyor. Şimdi, sandıksı beyinler, sandıklar içine saklamışlar, gaipten haber veriyorlar.  Bu yılımız mutlu, refah, istikrar içinde geçecek, işsizlik azalacak, herkes işsiz, aşsız, eşsiz kalmayacak, siz yeter ki kemerleri sıkınız. Okyanusları, kıtaları, sarsan ekonomik KRIZ bizi TEĞET geçer sandık. Sandıktan kriz ekonomisi tedbirleri ortaya çıktı.

                   Siz öyle sanın, olur olmaz lafa kanın.Boyuna bosuna, ayakkabısına, libasına, entarisine baktık, dalyan gibi.  Söylemleri, kitap gibi laflar. Konuştu mu meydan gümbür gümbürdüyor. Bizim vekilimiz sandık. Millete sadakatını unutmaz sandık. Sözün başına döndük. Sandık içinde sandık, sandıktan her çıkanı adam sandık. Adam sandıklarımız TRUVALARMIŞ.

           TRUVALARIN içine baktık, ADAM GİBİ ADAM çıkacak sandık.Çıka çıka, kendi ruhumuz, kendi bedenimiz çıktı.*İ DURAK İ*

            Görme engelli, Tüm engelli vatandaşlarımızı sorunlarının yerinde ve zamanında çözülmesi dileklerimle. Çalışan gazetecilerimizin sorunlarının çözümünde kendilerine sabır, sağlık, esenlik ve mücadelelerinde başarılar diliyorum. İnsanların başlarına gökten taş düşse sebebini gazetecilerden bilinen bir ülkede yaşıyoruz.

 

OTURANLAR VE OTURTANLAR



        Değişimin gücü, değişim kavramından nasibini alanlar bilir. Dün yanın hiçbir yerinde kendiliğinden değişim, ilerleme ve devinim olmaz. İnsanın en güzel yanı; doğduğu, doyduğu, olduğu topraklara aşkı sevdası ve tutkusudur.

         Benim tanımlamamdır. Vatan=İnsan.

         İnsanın(hıfzıyatında) yaratılışında, doğduğu toprakların, coğrafyanın, iklimin, doğal yapısının etkisi büyüktür. Kurak iklimde yaşayan ve soğuk sert iklimde yaşayan, ılıman bölgede yaşayan insanların damarlarındaki asil kanın akış hızı, aldığı nefes, beynine giden oksijen miktarları farklıdır. Farklılıklarımızın temelinde yatan biyolojik gerçeklerin bir kaçı bunlardır.

         Eskiden bir atasözü vardı.” Bülbülü altın kafese koymuşlar; AH!.. VATANIM demiş.” Diyorlardı. Şimdilerde bu vatan kavramının yerine YURT kavramının sık kullanılır olmasını yadırgamadan,  sözde ve özde ilerleyelim. YURT KAVRAMının anlam ve önemini açıklamam gerek. Yurt ekilen, biçilen, emek verilen, yerüstü ve yer altı kaynaklarına egemen olunan, çıkarılıp işletilen, gitmezsek te, görmezsek te bizim hepimizin olan topraklardır.

         Tevfik Fikret, Namık Kemal’in vatan üzerine düşünceleri;  Mustafa Kemal’i derinden etkilemiştir.” VATAN GAYUR(ÇALIŞKAN) İNSANLARIN OMUZLARI ÜSTÜNDE YÜKSELİR.”T. FİKRET.

         Yurt severliğin ölçüsü, terazisi yoktur. Adnan Binyazar üstadımızın işlediği konu içinden;

         Orhan Veli’den örnek veriyor:”  Neler yapmadık bu vatan için!/ kimimiz öldük;/ Kimimiz nutuk söyledik,”

         SÖZÜN TAM CAN ALICI NOKTASINDAYIZ.

         İki bin dört yüz yıl önce, bu topraklarda yaşayan ARİSTOTELES kestirmeden söylemiş sözünü;

         “İYİ BİR İNSAN OLMAKLA, İYİ BİR YUTTAŞ OLMAK, HER ZAMAN BİR DEĞİLDİR.”

         İyi bir insan olmak, iyi bir yurttaş olmak için iyi bir eğitim almak şart. Çok büyük, büyük okul diplomalarınızın olması doğaldır. Bu diplomaların olması, sizin iyi bir eğitim, iyi bir yurttaş olduğumuzun göstergesi değildir.

         Çok iyi bir insan ve yurttaş olmak için mutlaka; İnsanlığı yok etmek için NAGAZAKİ deki gibi bir ATOM BOMBASI yememiz mi gerekir?. Japon Halkının, Alman Halkının yaşadıklarını mutlaka yaşamak zorunda mıyız?.

         Halkına umut vaat EDEMEYENLERİN son durumlarını mahkeme salonunda kafeslerden izledik.  Dün SADDAM, bu gün Hüsnü Mubarek, GADDAFİ, yarın BEŞŞAR ESAT.

         Dün bu liderleri koltuklarına oturtanlar, bu gün sizi kullanırlar. Yarın vatan haini, diktatör ilan ederler. Onlar seni, oturttuğu gibi, yerinden kaldırmasını, başına çuval, bedenine kafes hazırlarlar. Çünkü onun besin kaynağı, bitmesini tükenmesini istemediği savaş ekonomisidir.

          Bu gün Irak halkı, iç çatışmalardan Saddam’ı arar duruma geldiğini basın yazıyor. Ben gidip görmedim. Döner ustalarıyla bu işler dönmez ustam. Döner ustası, DÖNERİN içine ne sakladığını, tavuğun derisini, gerisini, dananın işkembesini, börkeneğini saklamayacağını bilemezsiniz.

         Benim Adaletli, üstad döner ustalarıyla sorunum yok. DÖNEM, DÖNEM, DÖNEN  DÖNER USTALARININ YUDUMUZUN BAŞINA AÇACAKLARI PÜSKÜLLÜ BELERADIR. KAYGIM VE KORKUM.

         Bu gün Ceylan derisi koltuklara oturanlar, kendilerini bu koltuklara oturtanlara ÇOK; ÇOK DİKKAT etmeliler.

KANATLI SÖZLER

“Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim,
Heykeltıraşlar gibi haksızlık etmeden,
At üstünde olmasa da olur,
Bir sokakta insanlar arasında yürürken ...

Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim
Bir birliği denetlerken olmasa da olur,
Ama mutlaka gülerken,
Çocuk parkında bir kız çocuğunu salındırırken ...

 Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim,
 Smokinli olmasa da olur,
 Kuruyan yapraklar ve kuş sesleriyle
 Bir göl kıyısında rakı içerken ...

 Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim,
 Savaş meydanlarında olmasa da olur,
 Dudağında sigarası elinde tespih,
 Bir çiftçiyle çay içerken, tavla oynarken ...

 Bana bir Atatürk portresi çiz kardeşim,
Artık gülerken olmasa da olur,
 Başını kaldırmış Anıtkabir'den”
 Hayretle…bizi  izlerken.  Gösterdiğim hedef bu mu ? derken….”(YAZARI BELLİ DEĞİL, ama güncel)

“Roma mitolojisinde Minerva’nın yanında bir baykuş bulunur. Baykuş karanlıkta uyanık olduğu ve görebildiği için, akıllılığı ve uyanıklığı simgeler. Yeni CHP, Türkiye’nin içinde bulunduğu karanlık ortamda, “Minerva’nın Baykuşu””(BASINDAN)

HASTASIN KARDEŞİM!..
“M. Ö. 2000…… Al bu otu ye.

M. S. 1000…… O ot kötü, gel bu duayı oku.
M. S. 1250…… O dua batıl inanç, al bu iksiri iç.
M. S. 1500…… O iksirin ne faydası var, al bu hapı yut.
M. S. 1750…… O hap etkisiz, al bu antibiyotiği iç.
M. S. 2000…… O antibiyotik kimyasal, al bu otu ye!(TIP TARİHİ)BİR İLETİDEN.

 

Siyası arenamıza bir bakalım. Kalemşörler, silahşörler, meddahlar, sihirbazler, kelbekler, sürüngenler, aslanlar, kaplanlar, kükreyenyenler, küflenenler, bıyık bükenler, iyi oldu anasını satim diyenler, deveyi hamuduyla götürüp ortalıkta deve arayanlar, nasıl anlatmalı bilmem ki;

“ Herifçioğlu Mişo iflasetmiş, ev, bark satılmış, borçları ödemek için hacizçiler evin buzdolabı, televizyon ve möbilyalarına el koymak için kapıdalar, evin hanımını hiçbir şeyden haberi yok; hanıma soruyor gelenler kim? Kendisi grarn tuvalet, buzağı yalama saçlar meydanda fing atıyor. Kimse, kimsenin umrunda değil.

 

 

__._,_.___

 

.

 

 

İNCİLERDEN BİR DEMET

       İnsanın işi, dağdan, bağdan, taştan, topraktan, havadan, karadan, denizden olunca; işinden aş pişirmeli. İşi, aş pişirmeyene aylak adı verilir. Aylak, aylak dolaşanı, elin adamının dilinde, aşağılık adam olarak anılır.

         Sözümüz; evine, eşine, işine hizmet ederek, yaşam gailesini bitirmiş, kendini geleceğe taşıyacak kadar bir geliri hak etmiş insanımıza, sözümüz yok. Sözümüz; eli işte, gözü oynaşta olan YONTARLARA. Dünyanın neresinde olursa olsun onlar nalıncı keseri gibidirler. Hep kendilerine yontarlar. Terlemeden başkalarının sırtından geçinirler. Gök kene gibi insanların kanını emdikçe şişinirler. Sülük gibi insanımızın ve toplumuzun vücuduna yapışırlar.

         Sözü uzatmadan konuya girelim. Terlemeden para kazanmayı severler ama burunlarından kıl aldırmazlar. Onlar için öfke ve şehvet kazanç kapısıdır. Yontamadıkları zaman öfkelenir, yontu büyüklüğünde şehvet içindedirler. YONTARLAR öfkelerini, ağlamakla maskeler, şehvetle yansıtırlar. Fotoğraflarda elleri pantolonun cebinde en öndedirler.

                   İNCİLERİMİZİ DÖKELİM ORTAYA

·         “YERSİZ İSTEK; kişiyi şaşı yapar, ruhu istikametten çevirir.

·         SIR; Yüz örtü altında gizlidir. Dış görünüşü seninle birliktedir.

·         İĞNE: Ekmek içindeki iğne, uyku ölümün eşidir.

·         GÖRÜNÜŞTE; Yolda çevik ol, ruha gevşek.

·         BAŞ: Aklı uçan baş, kuyruk olur.

·         LOKMA: Yoksulluktan kaçarken hırs ve emele lokma olma.

·         KİMDEN kaçarız, kendimizden mi? Geminin içindeki su gemiyi batırır.

·         SAKINAN İNSAN; akıllı kişidir.

·         DANIŞMAK, anlayış ve uyanıklık verir. Akıllar akla yardım eder.”

         Bu inci taneleri denizin dibinden, gökyüzünün derinliklerinden, yüce insanların yüreğinden süzülüp gelenlerdir. Bunlara yorum katmak haram yemekle eşdeğerdir. Bizlerin görevi bu zenginlikleri sizlerle paylaşmanın demini  almaktır.

         SİZE SESLENİYORUM, KENDİ GÜZEL, GÖNLÜ GÜZEL, DÜŞÜNCESİ GÜZEL İNSANLAR!..

         “* Geliş ve gidişinden, paran ve düşüncenden SÖZ ETME.

         *   İki dudağı aşan yayılır.

         *   Danışmayı üstü örtülü DANIŞ:

         *   Gevşek görüşlü bey ACİZ kalır.

        *   Zıt, zıttıyla belli olur.

        *   Kaza gelince, BİLGİ uykuya dalar.

         *  Renk ve koku çıngırak gibi gambazdır.

         *  KİŞİ, dilinin altında gizlidir.

         *  Koyunun, kurda gönül vermesine ŞAŞILIR.”

         Bu aktarımlar MEVLANA’nın tam metin;”MESNEVİ”sinden sizler için not alındı.

         Bu inciler güzellerin boynunda, akıllı insanların yüreğinde, akılsızların dudağında olur. Cahil ve cuheylanın dünya umurunda değildir. Çünkü onların yarın kaygıları yoktur. Kaygısı olmayanın derdi de yoktur.

         Okuma yazma bilmeyenleri bu düşüncelerden ayrı tutarım. Okuma yazma bilmemek cahillik değil, ümmiliktir. Konumuz ulu, yüce, bilge insanların yaşamlarına anlam katan duygu ve düşüncelere dikkat çekmektir. * İ DURAK İ*

        

 

       

 

İKİ (2) EL VAR Kİ

“Eller var. Hep almaz, ama hep verir.
İddialı değildir, fakat kararlıdır.
O elleri herkes ortalarda görmez.
Muhatabının gözüne sokulmaz.
Alkışı hak edeni alkışlamaktan çekinmez, fakat kendisi alkış istemez.
Verirken görünmemek için köşe bucak saklanır.
O eller, bir Allah'tan ister, başkasından istemektense taş kesilmeyi tercih eder.
Fedakâr eller o eller.

Eller var. Sürekli bedduaya durur.
Bedduaya duran, suizanna ayarlı, kara yüreklere bağlı eller bunlar.
Armudun sapı der, beddua eder.
Üzümün çöpü der, beddua eder.
Kusursuz kadı kızı arar, fakat kendisi pür-taksirdir.
Herkese beddua için açılan bu uğursuz eller, herkesin ellerinin kendisi için duaya kalkmasını bekler.
Bunu bulamadığında da yumruk olur, sağa sola saldırır.
Haddini bilmez, kadir bilmez eller.

Eller var. Sürekli duaya durur.
Peygamberlerin ellerinden bir hisse kapmıştır.
Dostlarına değil sade, düşmanlarına bile duaya durur.
Sevdiği güllerin dikenleri tarafından kanatılınca, gülü kökünden sökmeye kalkışmak gibi bir cinayet işlemez bu eller.
Aksine, gülünü sevdiği için, kendini kanatsa da, dikenini de sever.
İçinde hayır olan bir yüreğe bağlı eller bunlar. İçinde umut ve sevgi olan bir yüreğe bağlı eller…

Ellerinize bakın, kendinizi tanıyın!
Zira onlar, sizin aynanızdır.” M. İSLAMOĞLU

Elerimiz, bizim ellerimiz. Kiriyle, yağı ve pasıyla, nasırlı ellerimiz. Kendi geleceğimizi kucaklayan, kaderde ve kıvançta duaya kalkan,  Kendi başarısızlıklarımızda bedduaya kalkan, etrafı kırıp döken ellerimiz. Ellerimiz kaderimiz, ellerimiz ömrümüz. Ellerimiz bizi toprak kılan, varlıkta, darlıkta bizi biz yapan ellerimiz.

Bir türküdür dillere destan;

” Döndüm daldan düşen kuru yaprağa, seher yeli dağıt beni kır beni, götür tozlarımı buradan ırağa.

Ayın şavkı vurmuş sazım üstüne, gel ey hilal kaşlım dizim üstüne. Söz söylenmez doğru sözün üstüne. Ay bir yandan sen bir yandan sar beni…”

BİR BİRİMİZİ, YARAMIZI SARAN, İNSANI KIRAN, İNSANI SOYAN, İNSANI İNSANLIKTAN ALI KOYAN BİZİM ELLER.

 

 

HERKESLE DOST OLMA

 “Bak DOSTUM!..

         Câhil ile dost olma;
İlim bilmez, İrfan bilmez, Söz bilmez, Üzülürsün.

Saygısızla dost olma;
Usul bilmez, Adap bilmez, Sınır bilmez, Üzülürsün.

        
Aç gözlü ile dost olma;
İkram bilmez, Kural bilmez, Doymak bilmez, Üzülürsün.

          Görgüsüzle dost olma;
Yol bilmez, Yordam bilmez, Kural bilmez, Üzülürsün.
           Kibirliyle dost olma;
Hâl bilmez, Ahvâl bilmez, Gönül bilmez, Üzülürsün.
           Ukalâyla dost olma;
Çok konuşur, Boş konuşur, Kem konuşur, Üzülürsün.

          Nâmertle dost olma;
Mertlik bilmez, Yürek bilmez, Dost bilmez, Üzülürsün.
         Bak DOSTUM!..
- İlim bil, İrfan bil, Söz bil.
- İkram bil, Kural bil, Doyum bil.
- Usul bil, Âdâp bil, Sınır bil.
- Yol bil, Yordam bil.
- Hâl bil, Ahvâl bil, Gönül bil.
- Çok konuşma, Boş konuşma, Kem konuşma.
- Mert ol, Yürekli ol.

- Kimsenin umudunu kırma…
          Bak DOSTUM!..

SEN, SENİ BİL, SEN SENİ; ÖMRÜNCE YETER SANA!..”

ŞEYH EDEBALI’NIN GÖNLÜNDEN, GÖNÜL DOSTLARINA BİR SUNUM.

Kİ DOSTLUKLAR SAMİMİ VE İÇTEN OLSUN. 

 

            Un sizden, su sizden, emek sizden, fırın sizden, ateş sizden. MAYA  zamanın derinliklerinden.  Hamlık bizden, pişmek bizden, yanmak bizden İNSAN için, dostluk, kardeşlik, ahde fefa hepimizden.

            Söylenmişlerin üstüne söz söylemek bana düşmez, ancak söylenmişlerin yaşaması, ayağa kalkması için paylaşmak gerekir. Sizlere ulaşması gerek. Sizlere akılcılk yapmak, benim işim değil. Benim işim;  güzelliklere, akılcı işlere, onurlu işlere, bilimsel yaklaşımlara, ulusal değerlere NAKİLCİLİK yapmak.

            Herkesin üç koyunu, beş keçisi beni bağlamaz. Beni bağlayan koyunların, keçilerin nasıl elde edildiğidir. Ben çalayım, çırpayım, hakkın huzuruna  affet beni diyerek utanıp sıkılmadan ondan af dileyeyim. Siz olur diyorsanız bilemem.

            “HAFIZA_İ BEŞER; NİSYAN İLE MALULDUR.”(İnsan hafızası, unukanlıkla sakattır.)  Geçmişin başarılarını unutmak mı işimize geliyor, yoksa bizim ULUSAL ZENGİNLİKLRİMİZİN; TARİHSEL BAŞARILARIMIZI GÖLGELEMEK İÇİN çalışanları görmezlikten gelmek işimize mi geliyor. Anlamak olası değil.

            Kutsal günleri yaşıyoruz.  Yaşamaktan ötesi, bu kutsal varoluş günlerini yok sayarak yaşamak, tarihin derinliklerinden gelen düşünceyle; YOK OLUŞUN BAŞLANGICIdır.

           

 

 

 

HASTAYIM USTAM!..

        Ben bu dertten ölürüm ustam. Nice doktorlara gittim. Sadece ağrılarımı dindirdiler. Her seferinde ağrılarım yeniden, artarak depreşiyor. “Ölem diyom, ölemiyom. Çekem diyom, çekemiyom…” o dr., senin bu dr. Benim gidip geliyorum; yaşamakla ölüm arsında.

         13 dalım, 13 kolum, 13 canım, canımdan koptu.” Bir hilal uğruna” 13 güneş battı. Dünyam karardı. Tüm dertlerimi unuttum. Onmaz derdime çare bulmanın derdine düştüm. Beni yok saydılar. Var olmanın, insan olmanın erdemiyle başım dik, göğsüm ileride yaşamaya, varlığımı hissettirmeye çalıştım.

         “Sen ağa, ben ağa…; ağam bu ineği kim sağa…”  Ağam bu ne koki ,  ağam biz neden yedik bu poki…” Düzen böyledir, bu böyle geldi böle gider. Kimi yer kimi bakar. Çöpünü sokağa atar. Sonra belediyeye tafra yapar. Sokaklar kokir. Sokağa attığı karpuz kabuğu ayağının altına gelir görmez. Kıç üstü düşer. “Nerde bu devlet? Nerde bu devlet? Diyerek feryat eder.

         40 yıldır; biz tc istemezük diye bayrak açanlara; kucak açtık. ABD, AB istiyor diyerek açılımlardan açılımlara, açılışlardan açılışlara; koştuk ama, yine yaranamadık. Davul Zurna ile karşıladık, ayaklarına; TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ DEVLETİ’NİN mahkemesini götürdük yine yaranamadık.

Ağa babaları sağ olsunlar.

         Hastayım ustam hasta. Hastalığıma İnce hastalık dediler, kanser dediler, kansız dediler, Susuz kalmışsın damarların kurumuş, beynin çürümüş, belin bükülmüş, kanan kusuyorsun, ölüyorsun diyorlar ölemiyom, iyi olamıyom ustam.

         Şairini, dediği gibi;

         “Döndüm daldan düşen kuru yaprağa,

         Seher yeli dağıt beni, kır beni.

         Götür tozlarımı burdan ırağa.

         Yarın çıplak ayağına sür beni.

         ***

         Söz söylenmez doru sözün üstüne

         Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne,

         Ay bir yandan, sen bir yandan sar beni..” Diyem, diyom. Diyemiyom.

Sesim kesildi. Kolum kırıldı. Belim büküldü. Dilim tutuldu, çaresizliğimden.

Siz benim deli deli, saçma sapan yazdıklarıma bakmayın. Vatandaş MUTLU, MES UD, BAHTİYAR. Kandırılmışız bir kere; “BİR CAN GİDER, BİNCAN GELİRİZ DİYEREK.”

         Bir CAN’ın nasıl ele geldiğini düşünemeyen, bilmeyen beyinlerin, aklı buna yetmez. Canından CAN kopanlar bilir. TV ekranlarından, göstermelik, taziye sözleri, hepsi fasa fiso.

         “Güneşin ufuktan doğmasını” beklemek aymazlıktır. Gecenin içinden  güneşe doğru yürümek, koşmak ve direnmek gerekir. Güneşi hagi tepenin ardında karşılarsın bilinmez.

         Temmuz güneşi yükselirken tepemizde; yalancı güneşlere kendimizi teslim etmemek,  bol güneşli tatillerde, sahillerde kendimizi kaybetmeyelim. Ustam; Sonbahar, yaprak dökümü.

         Güzel günleri görme hakkımı öldürmeyin. Ben bu Kış ölürüm ya ustam. Seni bilmem.” Elin işte gözün oynaşta olmasın ustam.” Ben toprağa öyle göm ki ustam!..

         Yeni düşüncelerde, yeni düşüncelerle, fışkırayım yeryüzüne.

GÖRME; SEN GÖSTER


GÖRME; SEN GÖSTER

Ulusumuzun kedi kimliğini oluşturmasında büyük emekleri olanları görmeden geçmek akıllı insanların işi değildir. İnsanımızın bazen de toplumların gözlerine katarakt iner. Dili tutulur, beynine pıhtı atar, organları felç olur. Ülkemizde son elli yıldır bu olguları yaşıyoruz.

Ülkemizin dış borçları arttıysa, yerel ekonominin musluklarına okyanus ötesi güçler kontrol ediyor, insani değerler, ahlak, din, eğitim, sağlık, hukuk, adalet, işlemiyor, işletilmiyor ve halkımızın çoğunluğu bunları görmeyip, her önüne konulan yemeğe onay vererek yiyip yutuyorsa; orada duracak yeniden düşüneceksin can kardeşim.

Ulusumuzu teba olmaktan ulus olmanın yolunu açan değerlerimiz(Ziya Gökalp, Tevfik Fikret, Namık Kemal, Mehmet Akif…)den; Ziya GÖKALP’ ten bir nefes alalım:

“DİLE YAP! TANRI’NIN SENSİN BİLEĞİ

GÖKTÜRK’ÜN SENDEDİR YÜCE DİLEĞİ

DEMİR SANA TAPAR, ŞİMŞEK BAŞEĞER,

İSTEME; SEN YARAT, GÖRME; SEN GÖSTER.”

Bu güzel insanımızın doğum yeri; DİYARBAKIR’dır.  TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARI İSİMLİ ESERİN YAZARIDIR. SORU;  yazarımızın yaşadığı zaman diliminde O bölgemizde başka insanlar mı yaşıyordu? Şimdi ikindi soru; “Kürtlere özgürlük”, “Doğuda ağa zulmune son” diyenlere sormak gerekir; sizin özgürlüğünüzü kısıtlayan var mı? Siyasette, sanatta, ekonomide, ticarette. Doğuda  ki ağaları ben yaratmadım ki, ben beslemedim ki kendi feodalitenizi kendiniz yarattınız.

Demokrasi isteyenler, önce kendileri, demokrat; dindar olmak isteyenler önce kendi inançlarının gereğini, özgür olmak isteyenler önce beyinlerini özgür kılmalıdırlar. Ayrımcılık bataklığını yaratanlar, bu bataklıkta kendileri boğulurlar.

Bu hafta Cumhuriyetimizin İlan edilişinin 87’nci yılını idrak edeceğiz. Açık ve örtülü tehditlerle. Cumhuriyeti cumhuriyet yapan değerleri unutanlara sözüm var.

Cumhuriyetimizin temel taşları; Dürüstlük(demokratiklik), Laiklik, sosyallik, adillik, eşitlik ve insan haklarına saygıyı içeren, özgür ve tam bağımsızlık ilkesiyle beslenen “Çağdaş uygarlığı aşma” mücadelesi asıl hedefidir.

Cumhuriyetimizin asıl değerlerinin içinin boşaltılarak, yaratılmaya çalışılan ucubeyi anlamaya çalışıyorum. Bu duygular içinde,  Cumhuriyetimizi bize emanet edenlere, koruyup, gözeten şehit ve gazilerimize saygılarımı sunar, ışıklar içinde olsunlar diyorum. Cumhuriyetimize hayınlık yapmadan yaşamayı göze alanların, Cumhuriyet Bayramlarını kutluyorum.

 

 


DÜVERTEPE GÜZELLEMESİ

        


Ulus Dağı’nın eteği

        Yırtma olur merteği

        ULUS ÇIRASIDIR

        Sobaların tutağı.

Çıktım gobaklı tepeye,

Baktım Düvertepe’ye.

Düvertepe dereleri,

Güller sarmış oraları.

        Ambar Deresinin gülleri,

        Çığrışır bülbülleri,

        İnsanı bir hoş eder.

        Düvertepelinin dilleri.

Karakabaç, Karayurta varamam

Kuşgöğünü geçmeden,

İnsan yüreğini bir hoş eder

 İçtim sularını her çeşmeden.

Mezar tepesinin alt yanı,

Korkutmuyor insanı.

Çalışmayı ibadet sayarak yaşayanı

Bağrına basar hep kendisini seveni.

Simav Çayı boyu yolları

Kıvrım kıvrım kolları

Kabak yatağından yukarı

Sarp, dik yokuşları.

İmiroluktan içtim suyu,

Ayvalıda kaybettim yolu

Gökçe Pınardan geçer,

Kavaklının, Sarı Alan’ın yolu.

O dereler, tepele, nice anılar saklar.

İnişler ve yokuşlar vız gelir aşıklara

Kendinizi kaptırdınız mı bu güzelliklere

Poyraz Deresi, Ambar Deresine,

Ambar Deresi Poyraz dersine akar…

        Kırlarında dongurduyor

        Koyun, keçi, sığır çanları,

        ANADOLUYA dağılmıştır

        Güler yüzlü, aydınlık insanları….

        ***


 

        Güzellikleri anlatmanın ve yazmanın onlarca yolu, yordamı vardır. Yaratılan güzellikleri görmeden geçmek körlüğe, sağılığa denktir. Kalıcı olan uğraşlarla, geçici, uçucu olan uğraşları, fark etmek gerekir.

        Yaşamın derinliklerinden izler taşıyan, dünü bu güne taşıyan; Öğretmenim HURŞİT KAHRAMAN’ın 50 yıllık göz nuru ve emeği; DÜVERTEPE KİTABI alınıp bakılıp, okunup evimizin rafında, kızımızın çeyiz sandığında, oğlumuzun kitaplığında; bir başucu eseri.

        BEN KİMİM? Sorunuzu cevaplayacaksınız.

        Aş, iş, eş derdi için DÜVERTEPE’ den uzakta olanların,  geçmişini geleceğe bağlatan, KİM; KİMDİRİ öğreten bir danışmanınız yanınızda olacaktır.

        Küreselleşen dünya insan ilişkileri, insanlık yok olduğunda yok olur.

        Bir özdeyişle açalım konumuzu.

        “BÜLBÜLÜ ALTIN KAFESE KOYMUŞLARDA, AH! VATANIM DEMİŞ”

Bu kadar Ah!.. çeken bülbülü özgür bırakmışlarda; Gidip bir ağaç dalına konmuş diyerek anlatılır.

        Artık doğduğumuz yer bizi doyurmayınca, doyduğumuz yere doğru insanların akması doğaldır. Ancak geriye özlem bitmez.  Çünkü damalarımızdaki asil kanda, doğduğunuz yerin havası, suyu, toprağı genetik yapınıza nüfuz eder.

        DÜVERPE KİTABI; Sizi başka dünyalara götürecek, dünden bugüne büyüklerimizi tanıyacak, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı şehit ve gazilerimizi tanımanın onurunu yaşayacaksınız. Onlara ne kadar dua etsek az olduğunu anlayıp, yaşamı yeniden yorumlamaya başlayacaksınız.

        Geçmişten geleceğe taşıyacağımız kültürel değerlerimizi, yerel ağzımızı, dilden dile, kulaktan kulağa anlatımları bulacaksınız

        DÜVERTEPE KİTABININ YAZIM, BASIM, İLETİMİNE; EMEK VERENLERE SONSUZ TEŞEKKÜRLER.

 

       



--
İhsan DURAK
Öğretmen (E)
http://ihsan.durakailesi.com

DE !..


         Bu hecenin derinliklerine oltalar atalım. Yalnız başına hi. Bir anlam taşımaz gibi gelir. Türkçemizin güzelliklerinden, söz derinliklerinde kulaçlayalım.

         DE; ismin 5 halinden BULUNMA, HAZIRDI. HEMAN, ŞİMDİ Kİ durumunu tanımlamak için sözcüklere yeni anlamlar yükleyen bir ektir, sözcüktür.

         DE!..=SÖYLE, KONUŞ, İKRAR ET, yumurtla(amiyane), ne diyeceksen seslendir… anlamlarını ifade etmede sözü zenginleştirdiği görülür.

         DE: sesli harflerden A ,İ,O seslerini aldığında veya sert sessiz olarak;TE olarak kullanıldığında; GÖSTERME, işaret etme,, YÖNLENDİRME görevini üstlenir.

          DE!..: eki tekrarlı kullanıldığında;

         DEDE: OLGUN, ERMİŞ, TORUN SAHİBİ İNSAN anlamı algısıverir.

         DİDİ; CİVCİV(BEBEKÇE)anlamındadır.

         DADA: BEBEK.Küçük, yeni…

         DUDU: GÜZEL, SÜSLÜ,ALIMLI, ÇALIMLI…anlamında çağrışımlar verir.

         DOo!..: DUR!..(çiftçi dilince oküzlere seslenilir.)

         DO HA!.. HAYDİ YÜRÜ( oküzlere YÜRÜYÜN sesi)

         DE HHA!..; COŞKU, HEYECAN, HOP DE: SEKİŞ…

         DEHA:AKILLI, BİLGİLİ…

         DE HA!..: İşte gör orada, gösterme işaret etme.

         ***

         DE!..: DİLİNİN ALTINDAKİ BAKLA NEDİR?

         Sözün sustuğu, insanın kustuğu, nokta burasıdır.

“Bir Milletvekili (Özcan Ulupınar), memleketinde bir camiyi açarken yaptığı konuşmada, …"dindar gençlik ideali"ne getirmiş, "Ateistten kimseye fayda gelmez" demiş de...”

         BEN DE(*İ DURAK İ*)  takıldım kaldım.

         “TEMELSİZ GENELLEME İNSANI YANLIŞ SONUCA GÖTÜRÜR.” Diye düşündüm. Sayın Vekilimizin insani düşüncesini çürüten dünya genelinden örnekleri Vatan gazetesi yazarı Sayın Mustafa Mutlu’nun kaleminden aktaralım. Biz de, sözümüze de dayanakta bulup,yazımıza dooo!.. diyelim

         'Faydasız’ insanlar!

Mustafa Mutlu - mmutlu@gazetevatan.com    Vatan, 29.03.2012


Isaac Asimov (1920-1992) …  : Yazar ve biyokimyacı.
Peter Atkins (1940-) ………. .. : Oxford'ta kimya profesörü.

Julius Axelrod (1912-2004) ...  :   Nobel Ödülü sahibi biyokimyacı.
Patrick Blackett (1897-1974) ..: Nobel Ödülü sahibi fizikçi.

Subrahmanyan Chandrasekhar (1910-1995) : Nobel Ödülü sahibi astrofizikçi.
Noam Chomsky (1928- ) ……. : Dilbilimci.
Francis Crick (1916-2004) ….. : DNA moleküllerini bulan kişi. Nobel Ödülü sahibi moleküler biyolog ve fizikçi.
Marie Curie (1867-1934) ……..: İki Nobel Ödülü sahibi kimyager.
Richard Dawkins (1941- ) ….. : Zoolog, biyolog, Oxford'ta profesör.

Thomas Alva Edison (1847-1931) : Mucit, (1200 küsur patenti var)
Albert Einstein (1879-1955) … : Nobel Ödülü sahibi fizikçi.
Richard Feynman (1918-1988) : 1965 Nobel Ödülü sahibi fizikçi.
Sigmund Freud (1856-1939) … : Psikanalizin kurucusu, psikolog.

Erich Fromm (1900-1980)  ……. : Sosyal psikoloji uzmanı, filozof.
Vitaly Ginzburg (1916- 2009) …: 2003 Nobel Ödülü sahibi fizikçi.
Stephen Hawking (1942- ) ……… : Fizikçi ve evren bilimci.
Sir Julian Huxley (1887-1975) …..: Evrimci biyolog.
Steve Jones (1944- ) ……………..  : Genetik profesörü.

Harold Kroto (1939- ) …………….. : 1996 Nobel Ödülü sahibi kimyacı.
Alfred Kinsey (1894-1956) ………. : Biyolog, zooloji profesörü.
Richard Leakey (1944- ) …………. : Paleontolog, arkeolog ve çevreci.
John Leslie (1766-1832) ………… : Matematikçi ve fizikçi.
John Maynard Smith (1920-2004) : Evrim biyoloğu ve genetikçi.
Ernst Mayr (1904-2005)………….. : Taxonomist, kâşif, bilim tarihçisi, doğacı.

Peter Medawar (1915-1987) ……..: Nobel Ödülü sahibi psikolog.
Jeff  Medkeff (1968-2008) ……….. : Astronomi bilgini.

Peter D. Mitchell (1920-1992) ……: 1978 Nobel Ödülü sahibi biyokimyacı.
Jacques Monod (1910-1976) …….: 1965 Nobel Ödülü sahibi biyolog.
Fritz Müller (1821-1897) …………. : Evrim teorisyenlerinden, biyolog.
Hermann Joseph Muller (1890-1967) : 1946 Nobel Ödülü sahibi genetikçi.
Linus Pauling (1901-1994) ………. : 1954'te kimya, 1962'de barış olmak üzere iki kez Nobel kazanan kimyacı.
Ivan Pavlov (1849-1936) …………. : Nobel Ödülü sahibi fizyolog, psikolog ve hekim.
Richard J. Roberts (1943- ) ………: 1993 Nobel Ödülü sahibi biyokimyacı.
Carl Sagan (1934-1996) ………….. : Astronomi bilgini.

Amartya Kumar Sen (1933-) ……….: 1998 Nobel Ödülü sahibi ekonomist.
Michael Smith (1932-2000) ………...: 1993 Nobel Ödülü sahibi biyokimyacı.
Richard Stallman (1953-) ……………: Aktivist, hacker, yazılım uzmanı.
Raymond Tallis (1946- ) …………… : Filozof.
Gherman Titov (1935-2000) ………..: Dünya yörüngesine çıkan ikinci insan...

Linus Torvalds (1969-) ……………..: Yazılım mühendisi. Linux işletim sisteminin çekirdeğini yazan kişi.
Alan Turing (1912-1954) …………... : Matematikçi. Modern bilgisayar biliminin kurucusu...
James D. Watson (1928- ) ………… : DNA yapısı hakkında yaptığı çalışmalarla 1962 Nobel Ödülü'nün sahibi.

Steven Weinberg (1933- ) …………: 1979 Nobel Ödülü sahibi fizikçi.
David Sloan Wilson (1949- ) ………: Evrim biyoloğu.
Steve Wozniak (1950- ) …………… : Bilgisayar mühendisi. Apple Computer'ın iki kurucusundan biri.( Bugün herkesin elindeki ısırık elmalı cep telefonları onun.Bunu ben yazdım.)
****
Bunlar, insanlığa büyük katkıda bulunan bilim insanlarından bazıları...
Marlon Brando, Jodie Foster, Angelina Jolie, Bruce Lee, Jack Nicholson gibi dünyaca ünlü film yıldızlarını, Bill Gates gibi binlerce dâhiyi, Ernest Hemingway gibi bir o kadar yazarı da ekleyin bu listeye...

 Ortak özellikleri nedir biliyor musunuz? Ateist olmaları...

        

          

        


--
İhsan DURAK
Öğretmen (E)
http://ihsan.durakailesi.com

ALDAT-DAYAT-

         Uzaklardan bir meslektaşım anısını iletti bana. Paylaşmakta sakınca bulmuyorum.

“70’li yıllar!..Sınıftayız. Karşımda öğrencilerim. Derse başlamadan önce; güncel birkaç söz etmeyi alışkanlık haline getirmiştik. Bu hakkı bazen ben, bazen de öğrencilerim kullanırdı.

KONU: Aldatma üzerineydi... Aldatmanın bir erdemli bir davranış olmadığı yargısından sonra; söyle demiştim: “Eğer günün birinde aldatırsam sizi veya birilerini; yuh olsun bana!..Ama sizde aldatırsanız günün birinde beni veya birilerini, ben de sizlere yuh deme hakkımı saklı tutuyorum!..”

Derse hazırlıksız olduğum bir gün, o günü habersiz bir sınavla geçiştirme kurnazlığına sapmak gafletine düştüm.. Daha çıkarın kağıtları… sınav… demeden sınıfta inledi yer gök!.. Yuuuhhh!

Aldatmanın; hak ettiğim karşılığını; almıştım.”

BANA DA (YUH!..)CİCOŞ!..

Yıllar önce TRT’den bir sohbet proğramın da dinledim. Bu menkıbeyi anlatan bir emekli hakimdi.

Anadolu’muzun bir ilinde çalışıyordum. İl de katıldığım bir sohbette anlatıldı diyerek söze başladı.

Komşu iki esnaf arasında geçenler, bir söylenti olarak yıllarca anlatılır. Komşu esnafın bir huyu vardır. Dükkanın önünden bir cenaze geçmeye görsün. Hemen kapıya çıkar. Avazı çıktığı kadar geçen cenazeye karşı YUH!.. diyerek yüksek sesle bağırır. Komşu dükkan sahibi de vefat eder. Komşusuna da YUH!..çeker.

Babası vefat eden komşunun geç oğlu bu duruma çok çok üzülür. Taziyet sonrası dükkana dönen genç esnaf;

Yaşlı komşusuna söylenir. Sen öldüğünde bende senin cenazene YUH!.. çekeceğim diyerek üzüntüsünü iletir.

Gün gelir, genç esnafın yaşlı komşu esnafta ölür. Genç esnafın dükkanın önünden geçen cenazeye; genç esnaf, babasının öfkesini almak için başlar YUH!.. YUH!..  DİYE BAĞIRMAYA.

MENKIBE BU YA:

Cenaze tabut üzerinde ayağa kalkar. Başlar konuşmaya…

-Alış verişte; teraziyi yanlış tarttıysam, arşını yanlış ölçtüysem, kul hakkı, yetim hakkı yediysem, insanları ALDATTIYSAM, kandırdıysam,  dedikodu, fitne çıkardıysam, yanlış haber yaydıysam, HİLE VE HURDAYA KARIŞTIYSAM…

“DOSOĞRU YOLDAN SAPYIYSAM”-

BANA DA  CİCOŞ, BANA DA CİCOŞ DEMİŞ VE TABUTA YATMIŞ”

Türkiye Cumhuriyeti Devletini; Yanmış, yıkılmış bir İmparatorluğun külleri arasından, bize bırakanların yaşam felsefesidir, sizlere aktardığım bu menkıbenin özü. *İ DURAK İ*’nin boynun borcudur, sizlere katıksız sunmaktır, ÖZLERİ, ÖZDEN ÖZE.

 

 

 

 

 

 

Perşembe, Ağustos 09, 2012

"TASVİR-İ EFKAR"

        Başlığımızın sözcükleri, sanırım yabancı geldi. Çok kafanıza takmayınız. Geçmişte  bir İstanbul gazetesini adı. Anlamına bakalım.

Yaşadığımız olayların insanda yarattığı duygu ve düşünceleri TANIMLAMA.

         Yazılarımda genel tanımlardan yola koyularak, genel doğruların, kalın çizgiler halinde sunulmasına gayret gösterir.  Yazıma ait yorumu okuyucuya bırakmak en anlamlı olandır diyerek düşünürüm.

         Geçen aylar ve günlerde ülkemizde, dünyada, komşularımızda yaşananları,  bir sağır sultan kaldı duymayan. Orta Doğu Coğrafyasının Siyasal, ekonomik, kültürel çalkantılarından ülkemizin etkilenmemesini düşünmek aymazlıktır.

         Hal böyle olunca;

         Seçime katılanların tercihi AÇIK. Hiçbir siyasal gücün kendini başarılı kılma lüksü yok. HALK, durumu BIÇAK SIRTI algıladı. Neyin adına? Siyasal çalkantılar, entrikalar, tuzaklar, darbeler, terör ve bilinmez durumlara karşı her siyasal güce avans üstüne avanslar verdi. Bu avans nasıl kullanılacak izleyelim.

         Halkımızın yaptığı TANIMLAMA, BETİMLEME, AÇIKLAMA, BİLGİLENDİRME VE İÇTEN, DİPTEN GELEN  DUYGULARI, ÖZLEMLERİNİN açıkçası siyasal partilerin aldığı oylarda saklı.Mevlana DİYOR Kİ;

         “HAYALLERİNİZE DİKKAT EDİNİZ,

         DÜŞÜNCELERİNİZE DÖNÜŞÜR.

         DÜŞÜNCELERİNİZE DİKKAT EDİNİZ,

         SÖZLERİNİZE DÖNÜŞÜR.

         SÖZLERİNİZE DİKKAT EDİNİZ,

         DAVRANIŞLARINIZA DÖNÜŞÜR.

         DAVRANIŞLARINIZA DİKKAT EDİNİZ,

         KADERİNİZE DÖNÜŞÜR.” 

Bu sözlerin bir yaşam düsturu, siyasal ilkeler haline dönüştürenlerden en ünlüsü; HİNDİSTAN’ın BAĞIMSIZLIK lideri  GANDİ’dir. Kurtuluş Savaşımızın kazanılmasına hizmet edenlerin  TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİMİZİN KURULUŞ, KURTULUŞ, VE ATATÜRK DEVRİMLERİNİN  RUHUNDA YATAN MAYALARI çok iyi tanımak, tanımlamak, anlamak ve tamamlamak gerekir.

 Dillerinde DEMOKRASİ sözcüğünü sakız edenlere dikkat etmek gerekir.  Sağ gösterip sola, sol gösterip sağa, sağ sol gösterip pankreasa girebileceklerine hazır olmakta yarar vardır diyerek düşünürüm.

Özün özü, olmayan demokrasiye kaftan biçilmesine, övgüler yağdırılmasına, iç edilmesine dikkat etme zamanıdır.

SÖZÜN SONU, SANATÇI MÜJDAT GEZENDEN:

“İLKELERİN OLACAK, SENİ SATIN ALAMAYACAKLAR.

APTALLARIN UYDURDUĞU, ATASÖZLERİNE İNANMAYACAKSIN.

“PARANIN SATIN ALAMAYACAĞI ŞEY YOKTUR.” HERKESİN BİR FİATI VARDIR” GİBİ SÖZLERE İNANMAYACAKSIN.

ONURUNLA, KİMLİĞİNLE, BEYNİNLE AKILLI YAŞAYACAKSIN.

ÜRETECEKSİN, İNANÇLARIN ARKASINDA DURACAKSIN,

SEVGİLERİN KARŞILIKSIZ, YARDIMLARIN GİZLİ OLACAK.

SENİ ATTAN, OTTAN AYIRAN ÖZELLİĞİ(İN) FARKINA VARACAKSIN.

ÇÜNKÜ SEN İNSANSIN. VE BUNU YAKALADIĞIN GÜN,

BEMBEYAZ YAŞAYACAKSIN.”

ŞAH MI? VEZİR Mİ?

         Göreceli kavram ve varlıklar konusunda kendimizi sınayalım. Büyük ve küçük kavramlarını ele aldım. Bu kavramların düşüncemize, görüşlerimize, davranışlarımıza ve diğer algılarımıza etkisini fark etmeye çalışalım. Eskilerin bir söylemiyle yazımıza, sözümüze açıklık getirelim.

            Her gördüğüne inanmayınız, her söylenene kanmayınız. Gören göz, duyan kulak yanılır. Tren yolundaki paralel rayların uzaklaştıkça,  tek çizgiye dönüştüğünü, Uzaktan davulun sesinin hoş geldiğini söylerler. Bu söylemlerde ki gerçeklik payını ancak olayı gözleyen, dinleyen, deneyen gerçek algıya ulaşır.

            Yaşamı boyunca eline ağırlık almamış bir insana; 1 kg demir mi?  Pamuk mu ağır diyerek sorsanız şaşırır. 1000mili metre mi? 10 desimetre mi? Hangisi daha uzundur diye sorarsanız? Basit örneklerden, onlarcasını yazarsınız.

            TARTIŞMA

“Şah ile vezir tartışmaya başlarlar.

            Şah, vezire; “en büyük ve güçlü olan benim. Sen benim emrimdesin.” Demiş.

            Vezir, “hayır ben büyüğüm. Ordunun başında ben savaşıyorum, sen sadece mühür basıyorsun.” Diye itiraz etmiş.

            Tartışma uzayınca; Şah ile vezir bir çobanın yanına gitmişler. Konuya çabukluk girmek için çobana sormuşlar:

            “Senin koyunun mu büyük? İneğin mi?” Çoban şaşırmış. Şaşırmışta, karşısındakiler Şah ile vezir. “İneğim büyük diyerek yanıtlamış. Sorular devam etmiş;  “Keçin mi büyük? Öküzün mü?  Kedin mi büyük? Köpeğin mi?...”

            Ve asıl soruyu yöneltmişler çobana;

            “ Söyle bakalım Şah mı büyük? Vezir mi?”

            Çoban hiç düşünmeden yanıt vermiş:

            “ Vallahi ben bu hayvanları tanımıyorum.”

            Trafikteki hız sınırlamalarının bir anlamı vardır. Hızının arttıkça; görüş açınız daralır. 90km hızınızla yolu iki şerit halinde görebilirsiniz. Görüş açınız 130 dereceye yakındır. Hızınız 130-140-150 kilometre hızda; GÖRÜŞ AÇINIZ 1 (BİR) dereceye düşer. Yolu tek şerit ve akan trafiği fark edemezsiniz.

            12 Haziran Seçimlerine sayılı günler kala; siyasilerin hızlarına sizin yetişmeniz mümkün değil. Az zamanda çok vatandaşa ulaşmak, her siyasetçinin birinci görevi.

            Mevlana’nın can dostu ŞEMS-İ TEBRİZİ KONUYU ÖZETLER;

            “Bazen uzaklaşmak gerekir, yakınlaşmak için…

            Bazen hatırlamak gerekir, hatırlanmak için…

            Bazen ağlamak gerekir, açılmak için…

            Bazen anmak gerekir, anılmak için…

            Bazen de sunmak gerekir, DUYMAK için…”

            BEN EKLİYORUM;

            Bazen bakmak gerekir görmek için…

            Bazen görmek fark etmek için…

            Bazen susmak gerek dinlemek için…

            Bazen dinlemek gerekir anlamak için…

            Bazen anlamak gerekir anlaşılmak için, yaşamak için…

            Bazen yazmak gerekir, yaşananları paylaşmak için…

            Derviş, hırkasının umurunda değil. Yollar düşmüş bir lokma için. Bir lokmayı kendine zul görenleri görmesi mümkün değil, uzağı görecek gözlerinin feri, yol alacak dizlerinin bağı kalmamış…

            “Alemin keyfi yerinde…” Gençler hayalleri için sokaklarda. Kurt postunu deldirmemek için, yüksek dağlarda, sık ormanlarda kendini saklar. Su samurları kürkünü kaptırmamak için, suların derinliklerinde. Demokrasi adı dillerde. İnsanlar korkak, ürkek, çekingen, duymazlık ve aymazlık ayaklar altıdayken; ayaklar baş, başlar ayak olmuş gönüllerde.

Gözlere inmiş perde, kulaklarda tıkaç. Statlar da maç. Ekranlar oy pazarı, oyun pazarı.