“DÜRTME, DÜRTMEK”
Dilimizde bir deyim olarak yerleşiktir. Birilerinden öfke çıkarmak, hayvani duygularımızı tatmin etmek için, taraflar; uygun olmayan deyimle; “”gaza getirmek” için dürtmeler yapılır. İnsanoğlunun yaradılışındaki özellikleri gereği, dürtülere açık bir yapısı var. Aferin, haydi sende yaparsın, sen kimden aşağısın sözleriyle insanlarımız uyarılır.
Bu uyarıyı öküz ve mandaları harekete geçirmek için dürtme aracı üvendiredir. Ucuna takılan, küçük çivi NODUL, can acıtarak bu görevi yapar. atlarda kırbaçla dürtme, uyarma yapılır. İşimiz insani değerleri işleme olduğunda konunun anlamı değişir.,
Davranış bilimleri anlamında; insanı yöneten güçlü isteklere; dürtü adı verilir. Dürtme dışarıdan, birileri tarafından yapıldığını herkes bilir. Kasıtlı yapılır.
“Çocuğun bir şeyi ‘isterim de isterim’ diye tutturması bu ‘dürtü kontrolü’nün olmamasındandır.”
İnsan gelişiminin ilk basamaklarında yer alan dürtülerimizi kontrol belli bir eğitimi, ve eğitim anlayışını benimsemekle gerçekleşir.
Siyasal ve toplumsal alandaki dürtülerin, çocukta olduğu gibi” isterimde isterim” biçiminde olduğunda toplum içinde ayrışmalar ve dayatmalar kendini gösterir.
Şu günlerde yaşadığımız siyasi ve ekonomik gerginliklerin kökeninde; demokrasinin kendi dürtülerinin dinamikleri içinde gelişip olgunlaşması için gerekli olan” dürtü kontrolünün olmamasının sonuçlarıdır.
Dürtü kontrolu; düşünme, olay ve olguların çözümlemesini ve birleşimini önceden tespit etme, hazır olma eylemleriyle gerçekleşir diye bilinir, söylenir.
Kendi kendimizi kontrolümüzü etkileyen en büyük etkenlerin başında; REKLAMLAAAAAAAR gelir. Kim kendini iyi reklam ederse, bizler reklamların etkisiyle kendi dürtü kontrolümüzü kaybederiz. Reklamlarla, bir çeşit nodullanırız. Boşuna söylemiş olmazlar;” 100 liralık sermayemin, 99 lirasını reklam için veririm “diyenler.
Birde bakarız ki, hepimiz reklam bağımlısına dönüşmüşüz.“Bu beyin yıkamaya hangi çocuğun, hangi ergenin beyni karşı koyabilir. Dürtü kontrolü de böylece ortadan kalkıp gidiyor. Bu sonucun bütün zararlarını yalnız çocuklar değil, yanız gençler değil, aileler de çekiyor, bütün toplum çekiyor.” Diyor. Sayın Prof. Dr. ERDAL ATABEK
0 Comments:
Yorum Gönder
<< Home