Perşembe, Ağustos 09, 2012

OLMAK MI? OLMAMAK MI?

OLMAK MI? OLMAMAK MI?

        Yaşadığımız günlerin içinden geçerken, yaşananları irdelemek ve yeniden anlamlandırmak gerekir. İnsana ait, insanlığa özel sorunların farkındalığında yaşamak, insana ayrı bir bilinç ve çözümleme be bireşim gücünü veriyor.

         Toplumları önde kılan durumlara baktığımızda; ekonomik, sosyal, siyasal, dini, iktisadi, gelenek ve göreneklerin toplumu oluşturan bireylerin sistemi doğru ve gerçek algılamalarından geçer.

         Bireylerin toplumsal olayları algılama bilinçleri; sorunların çözümüne katkıda bulunmaları için eğitim ve öğretim bakımından donanımlı olmalarından geçer.

         Eğitim ortalaması 3.5 yılı geçmeyen ülkelerle, eğitim ortalaması 10 üzerinden 7 olan toplumların bireylerinin; siyasal, sosyal ve kültürel olayları çözümleme ve akılcı sonuçlara katılmalarının farkını, zaman içinde, yaşam kalitelerinin görüntüsünden anlamak mümkün.

         Halk arasında ünlü bir deyimle konumuza açıklık getirelim.

         “DAĞDAN İNDİM DANGIDAK. HANIM OLDUM, SANGIDAK.”

         Kendilerini ömür boyu; bulundukları kurumların sıfatlarıyla pazarlayanların; siyasetten,  sanattan, bilimden ve insanlıktan nasiplenemeyenler olarak tanımlarsak haksızlık yapmış olmayız. Müstesnalar kaideyi bozmaz diyorlar.

Emeğin, liyakatın, hukukun, adaletin iç edildiği ortamlardan doğacak sorunlara, gündelik çözümler üretmek; geleceğe gözü kapalı ve at gözlüğü ile ilerlemektir.

İnsan; önce kendi kas gücünü, sonraları zekasını ve el becerileri ürünlerini, günümüzde bilim ve teknolojinin olanaklarını kullanır. Sürekli kendini yenileyenlerin, insanlığımızı egemenliği altına alma hayallerini gerçekleştirmek için her türlü yöntemi MÜBAH kıldıklarına tanık oluyoruz.

Konumuz savaş ve savaş yöntemleri hakkında size ders vermek değil. Güçlülerle, güçsüzler arasında, doğa ile insan arasında sürekli var olan bir olgunun, günümüz insanlığını, nasıl egemenliği altında tutmaya çalıştığını kavramaya çalışıyoruz.

 Geçmişteki savaş sahnelerini izlediğinizde; savaşanlar arası davranış yöntemleri açık ya da gizli, bellidir. Savaşanların güçleri kullandıkları teknolojilerle ortadadır.

Geçmiş savaş yöntemlerinde; ortada bir simetriklik vardır. İki elimiz, iki gözümüz, iki ayağımız…dış görünüş olarak bedenimiz; yukarıdan aşağı kendimizin iki yanı gibi bir durum. Bir başka anlamda; Bir mektup kağıdına damlayan boyanın, sağa sola bulaşmasın diyerek ikiye katladığımız da; ortaya çıkan, birbirinin aynı şekil(SİMETRİK) olarak tanımlamak daha yerinde olur.

            Bu günlerde ülkemiz siyasetinde, hukukunda, adaletinde yaşananların kaynağı dünden bu güne kurgulanmış, simetrik olmayan, ahlaki olmayan, hukuksuz, adaletsiz, belirsiz sonuçlara yönelik uygulamalardır. SİMETRİK OLMAYAN; A SİMETRİK SAVAŞ KOŞULARININ UYGULANDIĞI bir zaman diliminden geçtiğimizi unutmayalım.

         Siyasal iktidarlar, makamlar, sıfatlar, şan ve şöhretler gelip geçicidir.       Kalıcı olan; mektebi, fabrikası, üreticisi,… olmayan vatan topraklarıdır. Havasını koklayıp, yer altı ve yerüstü zenginlikleriyle yer yüzünde ayrıcalıklı bir coğrafyası bulunan;

“AKDENİZE BİR KISRAK BAŞI GİBİ UZANAN… BU MEMLEKET BİZİM…”N.Hikmet RAN

Bizim olandan yana mı, bizim olmayandan yana mı OLMAK?

Sizin kimden yana olduğunuz, benim sorunum değil. Yarın atılan sloganlar, dökülen göz yaşları, ah vahlar, keşkeler; sizi de, beni de kurtarmayacaktır.

A simetrik savaş; topla tüfekle karşınıza dikilmez. Siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel kurumların içini boşaltarak savaşımını sürdürür.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home