Salı, Mart 20, 2007

EBRULİ ÇAĞRIŞIMLAR



         Başlık sözcüklerimizin anlamını verelim. Yoksa yazım, anlamsız geliyor. Bazı zamanlar; başlığın anlamını yazınını bütününe sindiririm. İleri   paragraflar da işlediğim olur. Saddan samandan söz ederken unuttuğumuz da oluyor. Biz yine de  kendimize dönelim.

         Siz hiç ebru gördünüz mü? Gördüyseniz, renklerin cümbüşünü izlediniz mi? Ayrı bir sanat dalı olduğunu biliyor musunuz? Sakın bir bayan adı falan sanmayınız.   Ayrı bir dünya , ayrı bir uğraş, ayrı bir güzellik. Bana göre yaşamı içinde hissetmek. Su üstünde başka gezegenlerde dolaşmak.

         Bir dönem okullarımızda iş derslerinde bu sanatın örneklerine rastlanırdı. Şimdi Büyük kentlerde, bir   merak giderme, zamanı anlamlı kılma uğraşı. Üç beş meraklı işte o kadar. Ne ister?  Üç, beş renk boya, bir küet, ince boya fırçaları ve ince tel parçaları. Anlamsız araçlar gibi gelebilir.

         Boyadan , fırçadan renklerden söz ederken asıl konumuzdan uzaklaşmayalım diyorum.   Sunduğum açıklama bilgiçlik taslamak için değil. Bir fikir açılımı yapmak için. Yaşadığımız ortamlarda, herkes doğruyu ve gerçeği  söyler. Hiç kimse yalan söylemez.

         Doğrunun ve gerçeğin ne olduğunu sorduğumuzda; gerisi beni ilgilendirmez diyerek işin içinden çıkarız.   Akıl yarılması ve akıl karışması bu noktadan sonra başlar.  Doğru ama, kime göre doğru? Gerçek ama kime göre gerçek? Ne kadar gerçek, ne kadar hayal? Bu gibi soruların yanıtlarını hakkıyla vermek anlamlı olur.

         Doğruyu oluşturan noktalar şekilsizdir. Noktalar   ancak birleşirlerse doğruyu oluştururlar. Aykırı düzlemlerde doğrular bir birleriyle kesişmez ve birleşimleri yoktur. Bu durumda; hangi düzlemde bulunalım? Aynı düzlemde mi? Yoksa aykırı düzlemlerde mi? Bizler ANADOLU düzlemindeyiz. Başka düzlemler bize aykırıve yabancı gelir.

         Anadolu düzlemindeki noktaların yarattığı, binlerce yıllık renkli yaşamlar; mozaikliği aşarak kendi güzelliklerini yaratmışlardır. Şimdi bu topraklar üzerinde oynanan oyunlar, çizilen haritalar,   halkımızın çektiği acılar ve sıkıntıların  kökeni nedir?  Ebruli bir yaşama dönüşmüş ülkemiz insanını; renklerine, dinine, etnik kökenine, inancına, felsefi düşüncesine, giyimine kuşamına, yaşadığı yere, bölgeye göre tasnif ederek; gelecek yüz yıllara hükmetmenin haritalarını çizenlerin silah seslerinin yükseldiği zaman dilimlerini geçiyoruz.

         "Kendim için bir şey istiyorsam namerdim."   Diyenlerden tutunda" Babalar gibi satarım" diyenlere alkış tutuyoruz.  Bende olsa; horozlanırım. Arkamda para babaları, seyhler, şıhlar, derebeyleri, aşiret, tarikat, şirket güçleriyle desteklensem, hiçte fena olmaz. O gün geldiğinde; üfürüğümde, tükürüğümde, postumda, tozum toprağımda değerli olur. Gittiğim yere sürüyle giderim. Renkli ekranlarda   ebruli kravatımla caka satar, havamı basarım. Önüme geleni  azarlar, arkama geleni teperim.

         İşte sözün tam burasında; Anadolu insanım söze giriyor türküleriyle. "   Dalga dalga dalgalanıyor. Hatçeyi görenler sevdalanıyor. Onu onu, onu onuna. Bende yandın o güzelin mor fistanına" diyerek içinde ki sıkıntıları dışa vuruyor.

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home